Sebze Kokteyli ile Kanserden Korunun
Birtakım bilim adamları doğan güneşin ülkesi Japonya’yı incelemeye almışlar. Sebep de, niçin Amerikalılar, İngilizler, Almanlar ve Türkler, Japonlara göre daha fazla prostat ve kan kanserine yakalanıyorlar?.. Bu olayı tam olarak anlamak istemişler. Bunun üzerine tutup bir sürü gönüllü toplamışlar. Bu gönüllülere de haftalarca Japon mutfağından yemek yedirmişler. Gönüllüler suşi, sukiyaki, soya ve benzeri yemekler yemekten bunalmışlar. Ama bilime de hizmet etmek istiyorlar, seslerini çıkartmamışlar.
Ve nihayet durum anlaşılmış. Bilim adamları bakmışlar ki deneklerin laboratuvar bulgularında genistein denen bir madde 30 kat artmış. Bunun üzerine, bilim adamları deneklerdeki bu artışı araştırmışlar ve görmüşler ki, Japon mutfağında hemen her öğün bolca soya kullanılıyor. Soyada da genistein maddesi çok yüksek; gayet tabii ki durum böyle olunca soya birdenbire ilgi kaynağı oluvermiş.
Soya fasulyesinde bulunan genistein maddesi (sekonder bitki maddesi) metabolizmada oluşan habis tümörlerin yani, kötü huylu tümörlerin besin maddeleri ve oksijen ile beslenmek için yaptıkları yeni ve ince damarların oluşmasını engellemektedir. Böylece henüz oluşmakta olan tümörün erimesini sağlamaktadır.
Ancak, tıp ve biyokimya ile uğraşanların sadece soyayı araştırdıklarını söyleyemeyiz. Bilim adamları her türlü yeşillik ve meyve çeşidinde araştırma yapmakta ve bunların niye böyle sağlıklı olduklarını bulmaya çalışmaktadırlar. Pırasa, semizotu, lahana, ayva veya şeftali ayırt edilmeksizin tek tek ele alınmakta ve analiz edilmektedir. Bu araştırmalarda araştırmacılar deney tiplerinde daima yeni yapı taşlarına rastlamakta ve şunu açığa çıkarmaktadırlar: Sebze ve meyveler vitaminleri ve mineralleri ile insanı zinde kılmakta, ayrıca şimdiye kadar bilinmeyen kanser yok edicilerini içlerinde muhafaza etmektedirler. Örneğin, burun kıvırdığımız lahananın kanser kovucu olduğundan haberiniz var mıydı? Meğerse, bilim adamları akciğerde oluşan kanser cinslerinin önlenmesinde lahananın büyük rol oynadığını tespit etmişler. Kanserden ve de lahanadan bahsedip en önemli kanser kovucu sebzeden bahsetmemek olmaz. Bu sebze, bir lahana türü olan brokolidir. Brokoli şu sıralar anti -kanser sebzelerin yıldızı durumundadır. Gerçi bu sebze ülkemizde daha yeni yeni tanınmaktadır, ama tanınmasında da gerçekten fayda vardır. Bilim adamları laboratuvar hayvanları üzerinde denedikleri sulforofan adlı kimyasal maddenin (sekonder bitki maddesi) kanser kovucu nitelikte olduğu üzerinde birleşmektedirler. Biz diyetisyenler de, bu kimyasal maddenin brokolide fazlaca olduğunu bildiğimizden, brokoliyi sizlere sebzelerin yıldızı olarak tanıtıyoruz. Sebzelerin ve meyvelerin sıkça tüketildiği beslenme şekillerinin tümör önleyici etkileri uzun zamandan beri bilinmektedir. Yirminci yüzyılın başlarında yapılan bir araştırmada sık sık havuç, soğan, lahana ve turp tüketenlerin barsak ve rahim kanserlerine yakalanma risklerinin çok daha az olduğu kanıtlanmıştır. Başka bir araştırmada da yeşillik ve salatalığı sıkça tüketen kadınların göğüs kanserine yakalanma risklerinin ortalamaya göre beş kat daha az olduğu söylenmektedir.
Sebze ve meyvelerle ilgili olarak şimdiye kadar elde edilen sonuçlar cesaret vericidir. Kanserin hemen her gelişme safhası için sebze ve meyvelerde bu tehlikeli prosesi yavaşlatan veya tersine çeviren birçok yapı taşı mevcuttur. Birçok bilim adamı fitokimyasalların veya sekonder bitki maddelerinin şimdiye kadar ihmal edildiklerini, ancak, şimdi bilimin sevgilisi olduklarını söylemektedirler. Sekonder bitki maddeleri, sebzelerin pişirilmesi, fırınlanması veya mikrodalgaya sokulmasıyla, vitaminler gibi kayba uğramamaktadırlar. Gerçekte, insan vücudunda bu komplike moleküller tansiyonu ve kolesterolü düşürmekte, enfeksiyonlara karşı savaşmakta ve bağışıklık sistemini güçlendirmektedir. Ancak, öyle gözükmektedir ki bu sekonder bitkisel maddeler en fazla kansere karşı savaşta etkili olmaktadırlar. Gerçekçi olmak gerekirse, sebze ve meyvelerdeki kanser kovucular, kansere yol açan maddelerin oluşmasını önlemektedir. Yani oluşmuş ileri safhalardaki habis tümörlere henüz bir şey yapamamaktadırlar. Örneğin, ızgara ette, sigara dumanında bulunan ve kanser yapıcı nitrosaminlerin olumsuz etkisini domates, çilek, ananas ve biberde bulunan iki asit önleyebilmekte ancak, ileri safhadaki tümöre bir şey yapamamaktadırlar.
Sarmısağın eski Mısır’da kutsal sayıldığını biliyor muydunuz?.. Acaba, içerdiği maddeler kireçlenmeyi, kalp krizini ve enfarktüsü önlediğinden dolayı mı dersiniz?.. Bu kokulu bitkinin yaşamı sağlıklı kılan etkilere de sahip olduğu bilim adamlarınca kısa bir zaman önce keşfedilmiştir. Bu etkilerin nedeni, sarmısağın vücuda giren bakterilere saldıran ve yok eden bir madde olan allisin’ı içermesidir. Bunun yanı sıra sarmısaktaki birçok organik kükürt bileşiği, potansiyel kanser yapıcıları nöt-ralize etmekte ve habis tümörlerin oluşumunu başlangıç safhasında engellemektedir. www.kadinlarportali.com
Dipnot olarak belirtmemiz gerekirse, sarmısak ve diğer besinlerin, toz şekline getirilerek birtakım kimyasal maddeler ilave edilmiş şekillerinden daha çok, taze olarak tüketilmesinde sonsuz yararlar vardır. Ayrıca, sebze ve meyvelerde zehir çözücü olarak nitelendirilen maddeler de mevcuttur. Örneğin, brokolide bulunan sulforofan, çilek, böğürtlen, üzüm ve cevizdeki el-lag asiti, narenciye ve kimyondaki terpen ve birçok bitkide bulunan flavonoidler, vücudun ürettiği protein moleküllerini akti-ve edip, insan hücrelerine giren kanser yapıcıları zararsız hale getirmelerini sağlarlar.
Görüldüğü gibi keşfedilmeyi bekleyen birçok bitki molekülü bulunmaktadır. Örneğin, sadece domateste yaklaşık on bin değişik bileşik mecut olup, şimdiye kadar bunlardan çok azı araştırılabilmiştir. Durum böyle olunca akla hemen şu soru geliyor. Acaba, sekonder bitki maddeleri veya fitokimyasal maddeler kansere karşı savaşta bayrağı vitaminlerin elinden alıyorlar mı?.. Bu kitap yazılana dek, kimse optimal bir anti-kanser sebze kokteylinin nasıl hazırlanacağını bulamamıştır. Yani, piyasaya böyle bir kokteyl ihtiva eden hap henüz sürülememiştir. Gerçi, şuna da önemle dikkati çekmek gerekir: Bu tür preparatlar piyasaya sürülmüş olsa bile, ömür boyu sürecek, titizlikle yürütülen, yeterli ve dengeli beslenmenin yerini, asla, hiçbir ilaç alamayacaktır.
Yeterli ve dengeli beslenmek, sağlık için tek başına yeterli değildir. Çünkü, insanın havaya, ısıya, korunmaya, güneş ışığına, dostluğa ve sevgiye de ihtiyacı vardır.