Gebelikte Kanser
Eğer bir kadına hamileliği sırasında meme kanseri teşhisi konulduysa, kanser tedavisi, öncelikler açısından hamileliği geride bırakarak birinci sıraya yerleşir. Yani böyle bir durumda kanser tedavisi görmek yapılacak ilk iştir. Hamileliğin başarısızlıkla sonuçlanması, tedavinin kötü sonuç vermesinden daha iyidir. Hamilelikte gerçekleşen bir meme ameliyatı genellikle güvenlidir ve bebeğe zarar vermeyen kemoterapi ajanları ile ikinci ve üçüncü trimesterlerde fetus için fazla risk oluşturmadan tedavi sürdürülebilir. Radyoterapiden ise kaçınmak gerekir.
Herhangi bir pelvis kanseri nedeniyle rahmi alınmış bir kadının hamile kalması mümkün değildir. Rahim ağzında görülen prekanseröz lezyonlar, yani kanser öncülleri oldukça sık rastlanan vakalardır. Bunlar genellikle Pap-smear testleri sonucunda saptanır. Ardından kolposkopik muayene yapılır. Kolposopi, rahim ağzının bir tür büyüteç ile yakından incelenmesidir. Eğer rahim ağzında belirgin bir değişim dikkati çekiyorsa buradan bir parça alınır, yani biyopsi yapılır. Gebe olmayan bir kadında kolposkopi sonrasında gerekirse rahim ağzının içini döşeyen dokudan endoservikal küretaj yapılabiliyor iken, gebelik kesesine zarar verme olasılığından ötürü gebelikte bu işlemden çoğunlukla kaçmılmaktadır.
Bu lezyonların belirlenmesi, kansere dönüşmelerinden önce tedaviye başlanması için çok önemli bir adımdır. Dolayısıyla Pap-smear testlerinin düzenli yapılması, kadınlar için yaşamsal önem taşır. Eğer bu testler ve uygulamalar sonucunda herhangi bir anormal durum saptanırsa, bir an önce tedaviye başlanması şarttır.
Çeşitli tedavi yöntemlerini sıralayalım:
• Diatermi: Düşük bir enerji veya ısı ile, belirlenen noktadaki anormalliğin yok edilmesi.
• LEEP işlemi: Sıcak bir tel aracılığıyla anormallik taşıyan parça alınır ve patolojik incelemeye gönderilir. Böylece kanser öncüsü şüphesi olan alanın hem tanı hem de tedavisi yapılır.
• Konizasyon: Rahim ağzının alt kısmından koni şeklinde bir parçanın cerrahi yolla alınması ve ardından bu bölgenin dikilmesi.
Bu işlemler günümüzde en sık 25-35 yaş arası kadınlara uygulanıyor. 30’lu 4O’lı yaşlarda gebe kalmak isteyen ve bu işlemlerden geçmiş olan bir kadın, doğal olarak, “Acaba gebeliğim normal geçecek mi?” diye kaygılanabiliyor.
Şunu hemen belirtelim, diatermi yönteminin ve LEEP prosedürünün, tek başlarına, hamile kalma veya hamileliği sürdürme aşamalarında rahim ağzının işleyişini önlediğini gösteren bir bulgu bulunmuyor. Yani rahim ağzı bu işlemlerden sonra da, gerektiği gibi, gebelik boyunca kapalı kalabiliyor ve doğumla beraber açılıyor.
Öte yandan konizasyon veya birden fazla tedavi yönteminin kullanımı, rahim ağzının fonksiyonunu bir miktar bozabilir. Bunun nedeni, rahim ağzından büyükçe bir parçanın alınmasıdır. Bu da rahim ağzının daha gevşek olmasına ve gebelik materyalini taşımakta güçlük çekmesine neden olabilir. Bu duruma tıp dilinde “servikal yetmezlik” deniyor. Bu yetmezlik durumunda prematüre doğum veya düşük görülme olasılığı artıyor. Bazen de alman parça bu bölgenin daha dar olarak iyileşmesine neden olabiliyor. Bu duruma da “servikal stenoz”, yani daralma deniyor. Bu da spermin yumurtayı döllemek üzere bu bölgeden geçmesini zorlaştırabiliyor. Kadın buna rağmen hamile kaldıysa, bu bölge doğum esnasında bebeğin geçişine izin vermeyecek kadar dar olduğundan, sezaryen gerekecektir.
Eğer bu tedavi yöntemlerinden biri veya daha fazlası size uygulandıysa ve hamileyseniz, doktorunuzla mutlaka bağlantı içinde olmalı ve bunların sonucunda herhangi bir komplikasyon ile karşılaşma riskinizin olup olmadığını izlemelisiniz. Sizin durumunuzda olan biri için servikal yetmezlik riskinin olup olmadığı iyi değerlendirilmelidir. Servikal yetmezliği önlemek için doktorunuz gerekirse rahim ağzına dikiş atarak bunu engelleme yoluna da gidebilir.
Eğer sizde rahim ağzında prekanseröz, yani kanser öncüsü bir oluşum saptanmışsa, “acaba gebeliğim boyunca ilerler mi?” diye endişeye kapılıyor olabilirsiniz. Merak etmeyin! Eğer Pap-smear testlerinizi düzenli yaptırıyor ve gerekirse size kolposkopi uygulanıyorsa her türlü durum için erkenden tedbir alınabilir.
Rahim ağzı kanseri dışında hamileliği zora sokabilecek başlıca kanser türleri, malign melanom, tiroid kanseri, lösemi, lenfoma ve bağırsak kanseri olarak sıralanabilir. Bunlar, meme ve rahim ağzı kanserine göre kadınlarda çok daha az rastlanan türlerdir. Eğer bu kanser türlerinden birinin tanısı hamilelik sırasında konulmuşsa, mutlaka tedavi edilmelidir. Anne adayının tedavi için geç kalması, yaşamını riske atar! Bir onkoloji uzmanı gözetiminde sürdürülecek olan kemoterapinizde mümkün olduğunca fetusa zarar vermeyecek ajanlar tercih edilecektir. Radyoterapiden ise kaçınılacaktır.
Şimdilik içinizi rahat tutun, zira yapılan çalışmalar gösteriyor ki, kanserden kurtulan kişilerin çocuklarında doğumsal anomali ya da genetik bir hastalık görülme riski artmıyor. Ancak erişkin yaşa geldiklerinde kanser tarama programlarına uymaları önemli olacak..