Eski Türklerde Kadın
Babanın aile reisliğine dayanan, bunun yanında kadın ve çocuklara da birtakım haklar tanıyan aile şekli görülüyor. Tarih araştırmaları, birçok toplumun geçirmiş olduğu Ataerkil aile evrimini, Türk toplumunun geçirmemiş olduğunu ortaya koyuyor.
Eski Türklerde akrabalık hem baba, hem de ana tarafından geçerdi. Han ve beylerin istisnai durumları dışında, halk arasında tek kadınla evlenme geleneği hakimdi. Türk töresi evlenmeyi kutsal bir olay sayar ve teşvik ederdi. Cengiz Yasası, her kırk ailede yılda en az dört evlenme olması gerektiğini hükme bağlamıştı (35).
Göktürk anıtlarında Bilge Kağan’ın “Tanrı, Türk milleti yok olmasın diye babam (İlteriş) Kağan’la anam (İlbilge) Hatun’u yüceltti” şeklindeki ifadesiyle Han buyruklarının başındaki “Han ve Hatun buyurur ki…” şeklindeki ifadeler, kadının toplum içinde önemli bir yeri olduğunu gösterir. VII. asırda ve henüz Uygur Devleti kurulmamışken, Uygur reisinin anası Uluğ Hatun, dâvalara bakıyor, ihtilâfları çözüyordu ve bu sayede Uygurlar arasında bir nizam kurulmuş bulunuyordu (36).Erkeklere tanınan bütün haklar kızlara da tanınırdı. Kızlar da ata binmeyi,kılıç ve ok kullanmayı öğrenirlerdi. Eski Türklerde kadınların erkekten kaçma adeti yoktu. Düğünlerde kadın erkek birarada eğlenirler, birlikte halay çekerlerdi. Bununla beraber bütün kaynaklar eski Türklerde fuhuş ve zinamn bulunmadığında ittifak ediyorlar. Çünkü töreye göre, zina en büyük suçlar arasındaydı ve ölüm cezası uygulanırdı. Sadece Uygurlar devrinde zina suçuna ölüm cezası yerine üçyüz sopa ve bir de para cezası uygulanmıştı. Bu da o sırada Uygur Türkleri arasında Budizm’in yayılmasına ve artık törenin eskisi gibi uygulanamaz olusuna bağlanıyordu.