Dış Gebelik
Dış gebelik, sperm ile yumurta hücresi birleşmesi neticesinde oluşan gebelik ürününün normal yerleşim yeri olan uterus içi yerine başka bir yerde ve sıklıkla fallop tüpünde yerleşmesi ve burada gelişmesi sonucu oluşan anormal bir hamilelik halidir diyebiliriz .
Tüpün içinde gelişimine devam eden embriyo bir süre sonra etrafındaki dokuyu adeta “eritir” ve belli bir süre sonra bölgedeki damarlardan birinin ya da birkaçının yırtılması sonucu kanama başlar. Dış gebeliğin en büyük ve hayati tehlikesi bu kanamadan kaynaklanır. Bu kanamayı durdurmak ve hayati tehlikeyi ortadan kaldırmak için sıklıkla ameliyat gerekir.
Günümüzün erken teşhis ve tedavi yöntemleriyle hastanın erken evrede başvurması şartıyla dış gebelik henüz iç kanamaya neden olmamışken tanınmakta ve tedavi yapılabilmektedir. Bundan daha da önemlisi erken tanınan dış gebelikte fallop tüpünün hepsinin alınması yerine korunması da mümkün olabilmektedir.
Siz gebe kadınlara bu konuda düşen görev dış gebelik geçirme açısından hiç bir risk faktörünüz bulunmasa dahi gebeliğinizin en erken döneminden itibaren kontrole gitmenizdir. Bu kontrolde intrauterin (rahimiçi normal yerleşimli) gebeliğin saptanması mümkün olacak, ya da dış gebelik saptanırsa yine en erken aşamalarda tedaviniz mümkün olacaktır.
Dış gebelik kimlerde daha sık görülür?
Dış gebelik, gebelik ürününün uterus içine ulaşım yolunun tıkanmasıyla meydana gelen bir durumdur. Dış gebelik oluşabilmesi için tüplerde meydana gelen daralma öyle bir şekilde olmalıdır ki, sperm vajinadan uterusa ve buradan da tüplere geçip yumurta hücresini dölleyebilmeli, fakat döllenme sonucu oluşan embriyo tüp içinde ilerleyerek uterus içine ulaşamamalıdır. Yani tüp içinde ya kısmi tıkanıklık oluşmalı (tam tıkanıklık olursa döllenme de gerçekleşemez), ya da tüplerin “dalgalar” şeklinde embriyoyu uterusa götürücü doğal hareketleri yavaşlamış olmalıdır. Bu durumların oluşumuna yol açan tüm etkenler tüplerde dış gebelik oluşmasına neden olabilir.
Ancak birçok dış gebelik olgusunda aşağıda sayılan etkenlerden hiçbirinin olmadığını da vurgulamak gerekir.
Geçirilmiş salpenjit
Salpenjit kadınlarda cinsel yolla bulaşan hastalıklar grubunda yeralan PID (Pelvic Inflammatory Disease; Pelvik enflamatuar hastalık) seyrinde görülen bir durumdur. Çeşitli etkenlere bağlı olarak (en sık klamidya ve gonore (gonore: erkeklerde belsoğukluğu yapan bakteri)) tüplerde ve tüplerin çevresinde oluşan enfeksiyon, tüplerde tam tıkanmaya yolaçabileceği gibi, tüplerin kısmen tıkanmasına ve/veya içindeki “dalgasal” hareket özelliğinin azalmasına neden olur. Tıkanma ya da kısmi daralma hem tüplerin iç yapısının bozulmasından, hem de salpenjit esnasında etraf dokularda oluşan yapışıklıkların tüplere dışarıdan bası yapmasından ve tüpleri sıkıştırmasından kaynaklanabilir. Salpenjit her iki tüpü de tıkadığında yumurta hücresi spermlerle hiç karşılaşamayacağından infertilite (kısırlık) oluşur. Bu durum kadına bağlı kısırlık nedenleri arasında en üst sıralarda yeralır. Tüplerdeki hasar tam tıkanma şeklinde gerçekleşmediğinde ise geçirilmiş salpenjit yukarıda anlatılan mekanizmayla dış gebelik oluşma riskini artırır. Geçirilen salpenjit atağı sayısı arttıkça kısırlık veya dış gebelik geçirme riski de artar.
Tüplerin etrafında varolan yapışıklıklar
Tüplerin etrafındaki yapışıklık önceden geçirilmiş salpenjite bağlı olarak oluşabileceği gibi özellikle bu bölgede yapılan operasyonlar (kist ameliyatları, daha önce geçirilmiş dış gebelik ameliyatları, tüplere yönelik “tüpleri açma” ameliyatları, tüplerin bağlanması) tüpler etrafında yapışıklık yaparak dış gebelik riskini artırabilir. Geçirilmiş apandisit ise zamanında ameliyat edilmiş ise (yani apendiks henüz patlamadan önce yapılmışsa) ileri derecede yapışıklık yapması beklenmez. Sezaryan operasyonu ise yapışıklıklara neden olmasına karşın dış gebelik riskini artıran bir durum olarak kabul edilmez.
Daha önce dış gebelik geçirilmiş olması
Daha önce bir kez dış gebelik geçirmiş olmak takipeden gebeliğin de %10 olasılıkla dış gebelik şeklinde gelişmesine neden olur.
“Kısırlık” tedavisi
Gerek ilaçlarla (yumurtlamayı sağlayıcı ilaçlar), gerekse müdahalelerle (tüplere yönelik operasyonlar, IVF (tüp bebek)) “oluşturulan” gebeliğin dış gebelik olma riski, kendiliğinden oluşan gebeliklere göre yüksektir. Bunun en önemli nedeni kısırlık tedavisinde çoğul embriyo oluşma olasılığının artmasıdır. Böylece dış gebelik riski, varolan embriyo sayısı doğrultusunda katlanır ve istatistiksel dış gebelik olasılığına daha “hızlı” ulaşılır.
Dünyada IVF (tüp bebek) yöntemi ile sağlanan ilk gebelik bir dış gebeliktir. IVF’de bu durum embriyonun uterus içine “yüksek” yerleştirilmesinden de kaynaklanabilmektedir.
Yaş faktörü
Yaş, tüplerin hareketliliğini azaltır ve böylece gebelik ürününün uterusa ulaşmadan tüpün içinde yerleşme ve gelişme olasılığını artırır.
Çok sayıda kürtaj geçirmiş olmak
Usulüne uygun olarak gerçekleştirilmiş ve sonrasında herhangi bir anormal durum oluşmamış isteğe bağlı kürtajların sayısı ne olursa olsun dış gebelik riskinin artması beklenmez. Çok sayıda kürtaj geçirmiş olmak daha çok uterus iç tabakasında yapışıklık ve buna bağlı olarak düşük riskinde artış ya da gebe kalmamaya neden olur.
Ancak yasal sınırı aşmış haftalarda yapılan tahliyelerde, ya da herhangi bir kürtaj sonrasında ciddi enfeksiyonlar gelişmesi durumunda daha sonraki gebeliklerde dış gebelik gelişme riski artar. Kürtajın yasal olmadığı ülkelerde kendi kendine yapılan düşük girişimleri de ciddi enfeksiyonlara neden olabilmektedir.
Bazı kontrasepsiyon (korunma) yöntemlerinde oluşan gebelikler
Etkinliği yüksek olan yöntemler (tüplerin bağlanması, doğum kontrol hapları, “iğneler”, progesteron ağırlıklı haplar, acil kontrasepsiyon ve spiral, gebe kalma riskini azalttığı için sayısal olarak dış gebelik riskini azaltır. Ancak bu yöntemlerden herhangi birinin başarısızlığı durumunda ortaya çıkan gebeliğin dış gebelik olma riski oldukça yüksektir (doğum kontrol haplarında meydana gelen başarısızlıklar hariç). Bunun en tipik örneği tüplerin bağlanması sonrasında oluşan gebeliktir. Tüplerin “bağlanmış” olmasının yarattığı tüp hasarı dış gebelik oluşumuna zemin hazırlar ve oluşan gebeliklerin %30-40’ı dış gebelik şekinde gelişir.
Diğer yöntemler de (spiral, progesteron ağırlıklı “haplar” ve “iğneler”, acil kontrasepsiyon) rahimiçi gebeliği önlemede oldukça başarılı olmalarına karşın tüplerdeki gebeliği önlemede başarısızdırlar ve oluşan “kaçak” gebeliğin dış gebelik olma riski yüksektir.
Sigara kullanımı
Sigara tüplerin “dalgasal” hareketlerini yavaşlatan bir etkendir. Bu yüzden özellikle günde bir paketten fazla sigara içen anne adaylarında dış gebelik oluşma riski artar.
Tüplerde doğumsal kusurların bulunması
Nadiren bu da bir etken olabilir.
Genital kitleler
Tüplere dışarıdan baskı yapabilecek olan büyük miyom ya da over (yumurtalık) kistleri dış gebelik oluşumuna zemin hazırlayabilirler.
Dış gebelik ne sıklıkta görülür?
Başta gelişmiş ülkeler olmak üzere 30 yıldır dünya genelinde dış gebelik oransal olarak artmaktadır.Amerika’nın son verileri tanısı konmuş gebeliklerin 1000’de 16’sının dış gebelik olduğunu ve bu sayının 1970’e göre beş kat arttığını göstermektedir. Aynı veriler dış gebeliğin görülme aralığının en sık 35-44 yaş olduğunu, anne ölümlerine dış gebelik katkısının %15 olduğunu ve anne ölümlerinde dış gebeliğin ikinci sık görülen neden olduğunu göstermektedir.
Dış gebelik neden artıyor?
Dış gebeliğin artış göstermesinin en önemli nedenleri cinsel yolla bulaşan hastalıkların sıklığındaki artış, tüp bebek ve diğer kısırlık tedavilerinin daha sık uygulanması ve gelişmiş teknolojiyle daha çok hastada dış gebelik tanısının konması ve böylece aşağıda anlatılacak olan “kendi kendine iyileşen” dış gebelik olgularının da saptanabilmesidir.
Dış gebelik nasıl belirti verir?
Dış gebeliğin belirtileri aşamalar şeklinde değerlendirilebilir. En erken aşamalarda dış gebelik hiçbir belirti vermez. Normal bir gebelik gibi adet gecikmesi olur ve gebeliğin diğer belirtileri de olabilir. Ancak kısa zamanda gebeliğin büyümesiyle birlikte tüp gerilmeye başladığı andan itibaren hastalarda “müphem” ağrılar olur. Bu müphem ağrılar duyarlı bir hastanın doktora başvurmasını sağlar ve en erken dönemde tanı koymak mümkün olabilir.
Gebelik ilerledikçe bu ağrılar şiddetlenir. Bunun da nedeni embriyonun tüpün içinde büyümeye devam etmesi ve gerilmeye bağlı olarak ağrı uyandırmasıdır. Bu aşamada başvuran bir kadında da henüz tüp yırtılmadan tanı koymak ve tedavi etmek mümkündür.
Gebelik daha da ilerlediğinde gebeliğin yerleştiği tüp gerginliği daha fazla kaldıramaz ve bir yerinden yırtılır. Yırtık giderek büyür ve bölgedeki damarlardan karıniçine kanama başlar. Bu dönemde hastanın şikayetleri de değişim gösterir. Artık ağrının yerini kan kaybına bağlı belirtiler almaya başlar. Oluşan kan kaybının miktarına göre hafif başdönmesinden bayılmaya ve çok ileri dönemlerde kan kaybına bağlı şok gelişimine bağlı belirtiler görülür. Yırtılma sonrasında gebelik ürününün gelişimi durduğundan kandaki gebelik hormonları da hızla azalır ve hormon desteğini yitiren endometrium (rahim iç tabakası) vajinal kanamayla birlikte dökülmeye başlar.
Ne yazık ki tüm dünya genelinde dış gebelik, kadının şikayetlerini gözardı etmesi veya eşinin doktora götürmemesi nedeniyle en sık bu aşamada yakalanabilmektedir.
Bazı durumlarda ise tüp içinde başlayan dış gebelik tüpün içinde ters yönde ilerleyerek tüpün ağzından karnın içine “düşmekte” ve burada kendi kendine “eriyerek” kaybolmaktadır. Bu tür durumlara bazen takiplerimizde rastlamakla beraber bu olguların çoğu kadının farkında olmadan kendi kendine seyretmektedir.
Dış gebelik tanısı nasıl konur?
İleri aşamalara gelmiş ve iç kanaması devam eden bir dış gebeliğin tanısını koymak zor değildir. Kan kaybı belirtileriyle birlikte gebelik testinin müspet olması ve muayene ve ultrasonda karıniçinde serbest kan saptanması tanı koymak için yeterlidir.
Henüz bu aşamaya gelmeyen dış gebeliğin tanısı ise bu kadar kolay değildir. Bunun için seri beta HCG ölçümlerine başvurmak gerekebilir. Bu amaçla yapılan seri ölçümlerde kanda beta HCG seviyesinin belli bir zaman aralığında yükselme hızına bakılır. Normal bir gebelikte 48 saat aralıkla yapılan iki ölçümde beta HCG hızı yaklaşık iki kat artar. Dış gebelikte ise bu artış olmaz. Seri ölçümler kesin tanı aracı değildirler ve ölçüm belli bir aşamaya gelmesine karşın ultrasonda intrauterin (rahimiçi) gebeliğe ait bulguların görülmemesi gebeliğin bir dış gebelik olduğu yönünde oldukça değerli bir bulgudur. Vajinal ultrasonda beta HCG seviyesi 2000 (dikkat: laboratuarın referans değerlerine göre değişebilir!) ve üzerinde olduğunda, abdominal (karından yapılan) ultrasonda ise 6500 ve üzeri olduğunda (dikkat: laboratuarın referans değerlerine göre değişebilir!) uterus içinde gebelik kesesi mutlaka gözlenmelidir. Gözlenemiyorsa gebeliğin yerini araştırmak için komple bir jinekolojik muayene sonrası sıklıkla laparoskopiye başvurulur.
Laparoskopide pelvis dikkatli bir şekilde incelenir ve sıklıkla da dış gebeliğin tüplerden birinin içinde yerleşmiş olduğu görülerek dış gebeliğin kesin tanısı konur ve tedaviye geçilir.
Dış gebelik nasıl tedavi edilir?
Dış gebelik tanısı erken konduğunda, yani henüz tüp yırtılmadan yakalandığında hasta henüz kan kaybetmeye başlamadan laparoskopik yöntemle tedavi şansı oldukça yüksektir. Dahası laparoskopik tedavinin hastanın tüpünün alınmadan “tüpün içinin boşaltılarak” tedavi edilmesini ve böylece tüpünün korunmasını sağlama gibi bir avantajı vardır. Laparoskopi cihazlarının olmadığı yerlerde aynı işlem laparotomi (karnın açılması) ile de yapılabilir.
Yine erken dönemde kullanılan diğer bir tedavi yöntemi de metotreksat adı verilen ilaçla tedavidir. Belli kriterler yerine geldiğinde, hastanın genel durumu da uygun şartları taşıyorsa tek ya da birkaç doz metotreksat ile dış gebelik ameliyat gerektirmeden tedavi edilebilir.
Fallop tüpü yırtılıp iç kanama başladığında ise genellikle tek ve en uygun tedavi laparotomi adı verilen işlemle karnın ameliyat edilerek açılması ve yırtılmış tüpün kısmen çıkarılarak kanamanın durdurulmasından ibarettir.
Dış gebeliğin nadir görülen diğer şekilleri
Abdominal gebelik
Dış gebeliğin karın içinde yerleşmesi durumudur. Gebelik ürünü mesane, barsak veya diğer organlardan birinin dış yüzeyine yerleşerek burada yaşamını sürdürür. Nadir görülen, tanısı nispeten zor ve oldukça tehlikeli bir dış gebelik şeklidir.
Servikal gebelik
Dış gebeliğin serviks (rahimağzı) içine yerleşmesi durumudur. Bu da oldukça nadir görülür.
Heterotopik ektopik gebelik
Gebeliğin çoğul (en sık ikiz) olması ve bir embriyonun normal rahimiçi, diğerinin ise ektopik yerleşim göstermesi durumudur. Nadir bir gebelik şekli olmakla beraber çoğul gebelik olasılığının yüksek olduğu kısırlık tedavileri riski artırır.
Dış gebelik (ektopik gebelik)
Dış gebelik rahim içinden başka yerde gelişen hamileliktir, ingiltere’de 200 hamilelikten l’inde görülmektedir. Bazı dış gebelikler sorunsuz bir şekilde “düşükle” sonuçlansa da, hamileliğin büyümesiyle fallop tüplerinin gerilerek yırtılma riski bulunmaktadır. Dış gebelik genellikle fallop tüplerinde görülür ama bazen yumurtalıklarda veya karın boşluğunda görülebilir.
Genel belirtiler hamileliğin ilk başla-rındakilerle aynıdır; gebelik testi pozitiftir. Buna ek olarak vajinal kanama başlamadan önce ortaya çıkan bir karın ağrısı da görülür. Eğer doktorunuz dış gebelikten şüphelenirse sizi ultrasona gönderecektir. Burada rahim kalınlaşmış olsa bile rahim içinde hamilelik kesesi olmadığı görülür ve ameliyatla alınabilir. Gitgide daha çok hastane açık ameliyata gerek kalmadan bu işlemi laparos-kopiyle yapmaya başlamıştır. Eğer ektopik yırtılmamışsa ve HCG hormon oranı düşükse metotreksat ile tedavi edilmesi mümkün olabilir.Plasenta tümörlerinin en yaygını hidatidiform mollerdir.
Tam ve kısmi moller vardır. Tam moller beyaz ırka mensup kadınlarda nadir görülür (her 1200-2000 hamilelikte 1) ama Güney Doğu Asya’da daha çok görülmektedir.
Moller, döllenme sırasında oluşan bir kazaya bağlı olarak babadan gelen hücrelerden kaynaklanır. Hamilelik kesesinde embriyo yoktur ama plasenta dokuları kontrol edilemez bir hızda gelişir ve ultrasonda üzüm salkımı şeklinde görünür. Mollerle birlikte ısrarcı vajinal kanama ve mide bulantısı da görülür ve rahmin boyutu âdet dönemlerinde beklenenden daha büyüktür. Tam mol, vakaların ufak bir yüzdesinde invaziv kansere dönüşebilir ve özel tedavi gerektirebilir.
Kısmi moller daha yaygındır ve genellikle kaçınılmaz veya tamamlanmamış düşük şekline benzeyebilir. Kısmi mol, iki yerine üç set kromozoma sahip (TRİPLODİ) bir fetüs/embriyo içerir. Plasenta hücreleri şişer ve çoğalır ama tam molde olduğu gibi değildir. Kısmi mol rahimden alınan bir dokunun patoloji uzmanı tarafından incelenmesi ile düşükten ayrılabilir.