ÇOCUĞUNUZA PAYLAŞMAYI ÖĞRETMEK
BENİM,SENİN…
Paylaşmayı öğrenmek gerçekten güç müdür?
Küçük bir çocuğun yaşamı bütünüyle ben-merkezcidir ve her şey “onun “dur. Ama, şefkatli yol göstericilikle, çocuğunuz çok geçmeden paylaşmanın zevkine varacaktır. Ayrıca, okul öncesi çağında birden çok çocuğunuz varsa, eviniz sık sık, ilgili herkes için bir savaş alanı haline gelmesinin sarsıntısını yaşayabilir.
“BENCİL CANAVARLAR”
Bir ve iki yaşında çocukları olan çaresiz bir annenin, “her ikisine de hep aynı sayıda yapı küpü veriyorum; ama her seferinde, bir kavgadır kopuyor; biri ‘bu benim’ diye yaygarayı basıyor” yolunda yakınmalarını sık sık duymuşsunuzdur. Arkadaş olan, birlikte oynayan. oyunlarını ve oyuncaklarını paylaşan iki çocuğun oluşturduğu pembe tablo, sık sık, her şey için kavga eden iki “bencil canavar” tablosuyla yer değiştirir.
Bununla birlikte, yaşamın bu gerçeğinin, “acaba nerede yanlış yaptım?” diye üzülmenize yol açmaması gerekir. Küçük çocukların, tümü “ben-merkezci”dir ve bunda, üzülecek, kaygılanacak bir yan yoktur: Bu çevreyi rahatsız edici dönem de, gelişmelerinin önemli bir parçasını oluşturur.
Üç yaşın altındaki çocukların “benim, hepsi de benim” dönemi, onların “öz” duygularının gelişmesiyle yerleşir ve son derece güçlü bir kendini kabul ettirme gereksinmesiyle başlar.
“HEPSİ BENİM”
Birinci yaş gününün hemen ardından çocuğunuz, bedeninin ona “ait” olduğunu bilir ve “kulaklarını, “gözleri”ni, el ve ayak “parmaklarfnı işin içine katan oyunlardan hoşlanır. “Sahip olduğu” çok sevgili “oyuncakla-nı, “eşyaları”nı da, bedeninin bu organları,”özü”nün, benliğinin kendisinin birer parçası olarak algılar.
Çocuklar, kendileri ile “sahip oldukları” şeyler arasındaki farkı anlamadıkça, paylaşmakta güçlük çekerler. Bu küçüklerin ikisine de, kitaptan ayrılmak, bir parçalarından ayrılmak gibi gelmektedir. En küçük çocuk için, en önemli sözcüklerden biri “bencillik”dir. Çoğunlukla bir hırçınlık nöbetini ve şiddetli bir çekişmeyi haber verdiği için de, anne ya da babaların yüreğine dehşet salan bir sözcüktür.
Çocuğunuzun, başka küçük çocuklarla bir aradayken bütün oyuncaklara el koyusunu ya da bir arkadaşınızın çocuğu oynamak için eve geldiğinde, “kendisinin” olan şeylerin başında olmasıyla karşılaşırsınız.
NÖBET ZAMANI
Küçük çocuğunuz “mülkiyet” nöbetinin en yüksek noktasına varmışken, yapabileceğiniz pek az şey vardır. Tersine, ona ısrarla “paylaşması gerektiğini” söylemeniz, işleri daha da kötüleştirecek ve çocuğunuzu “daha” bencil kılacaktır. Çocuğunuza, “Bırak, kamyonu da Ahmet alsın” demeniz, daha da keskin çığlıklara yol açabilir.
EYLEM PLANI
Çocuğunuzu alıp vermek ve paylaşmak düşüncesine alıştırmak için, nöbetleşe yapılan ve bir şey rolü üstlenilen oyunlar oynatın. Bunlara birkaç örnek verelim: •Tahterevalliye binme (iki kişiyle oynanır); •yüksek olmayan bir basamakta yere atlama (sırayla atlamak kuraldır!); •dört tekerlekli oyuncak araba -itmek ve itilmek;
•evcilikte çay sofrası ev sahipleri ile konuklar;
•mağaza -satıcı ile müşteri; •top oyunları atma ve yuvarlama; •bir “yapıştırma ekibi” kurmak yapıştırıcıyı, makası, boyaları ve kesilecek elişi kâğıtlarım, birlikte kocaman bir resim yapmak için paylaşmak (çocuk sayısı önemli değil).
Birçok anne-baba, kavga eden çocuklarına “senin, benim” çekişmesini önlemek için, birbirinin eşi oyuncaklar verirler. Ama, kimin daha çok küpü olacağı konusundaki çekişmeleri, ağız kavgalarını önlemeleri çok daha güçtür. şeyleri böylesine ateşli biçimde korumasına pek şaşmamanız gerekir: Biri çıkıp sizin burnunuzu ya da bedeninizin bir parçası kadar değer verdiğiniz bir şeyinizi alıp gitmeye kalksa, siz ne yapardınız?
Çocuğunuzun “mülkiyetçi” davranışını anlamanın anahtarı, bunu geçici bir durum, gelişmesinin doğal bir parçası olarak kabul etmenizdir. Çocuk gelişmesi uzmanları, iki buçuk yaşındaki çocukların büyük çoğunluğunun, oynamakta oldukları, oynadıkları ve oynayabilecekleri her şeyi bütünüyle kendi mülkiyetleri altına almak istediklerini ve istekleri engellenirse bir öfke nöbeti geçirmeleri olasıdır.
Farklı yaş gruplarından çocukları bir araya getirmek, sorunlara yol açabilir. Daha büyük çocukların aklı, paylaşma düşüncesini alır; ama, küçükleri, bu düşünce çok öfkelendirir ve işi tatlıya bağlamak, arada kalan anneye ya da babaya düşer.
KİŞİSEL TEPKİ
Psikologlar için, “paylaşma üç yaşında başlar” sözleri, çocuğun gelişmesinde iki dönemi ayıran çizgi anlamına gelirse de, anneler, babalar, erkekkardeşler ve kızkardeşler, bu üç yılın sıkıntılarını yaşayıp, bütün güçlüklerine karşın üstesinden gelmek zorundadırlar.
Bu arada, çocukların her birinin kendilerine özgü birer kişilikle doğduklarını ve her birinin gelişme aşamalarına aynı yaşta ulaşmadıklarını, bu aşamaları aynı yaşta yaşamadıklarını anımsamak, yararlı olacaktır.
İki yaşındaki çocuğunuza bazı şeyleri başkalarıyla paylaşmasını söylediğinizde, sözünüzü dinliyorsa, onu iyice övün ve bu yolda teşvik etmeyi sürdürün. Sırf daha “verici” bir kişiliği olduğu için, işbirliğini gerektiren oyunlara uzmanların söyledikleri yaştan önce katılmaya hazır olabilir.
*Oynayarak öğrenme
Daha “mülkiyetçi” bir çocuksa -genellikle de küçük çocukların çoğu öyledir- bir bakıma kendini tehdit altında hisseder ve şiddetle oyuncaklarını kapıp aldığı ve ağlamasına yol açtığı için paylamak, cezalandırmak yerine, ona kendisinin “özel biri” olduğunu hissettirmeye çalışın. Elinizden geldiği kadar onunla başbaşa kalmaya daha çok zaman ayırın. Ağabeyi ya da ablasıyla “cici cici” oynadığında, onu övün ve ödüllendirin.
HER ŞEYDEN İKİ TANE
Çocuğunuz paylaşma konusunda kişiliğinden kaynaklanan inatçı bir olumsuz tutum sergiliyorsa, onu öbür çocuklarla elden geldiğince az bir araya getirmeyi, paylaşmayı öğreninceye kadar tek başına tutmayı düşünmeye başlayabilirsiniz.
Oysa küçük bir çocuğun çevresiyle ilişkisini | kesmek, yanlış bir tutumdur. Böyle davranırla sanız, onun öbür çocuklarla “birlikte değilse bile bir arada” oynamaktan yarar göreceği, bir başka deyişle, başında fır dönen bir anne olmadan, öbür çocukların “yanında” oynayacağı zamanı kaçırabilirsiniz. Çocuğunuz yalnızca, başka çocukların arasına karışarak, birlikte oynanan oyunların “aldım, verdim” durumlarıyla başa çıkmayı öğrenecektir.
Bütün oyun hamurunu önüne çekmeye ya da karşısındaki çocuğun elindeki oyuncağı çekiştirmeye başlarsa, üzülmek yerine, işe karışıp, küçük çocuğunuzun dikkatini başka şeye çekin. Bu aşamada “olaya el koymanın” en iyi yöntemi budur.
Evinizde, iki yaşındaki çocuğunuza “ait” olan şeylere saygı gösterin. Bir oyun arkadaşı gelmeden önce, bir zarara uğramaması için ortalıktan kaldırmanızı istediği en çok sevdiği oyuncaklarının ve arkadaşıyla paylaşmaktan
* Doğum Günleri
Bir çocuğun doğum günü gibi, farklı kuralların uygulandığı özel durumlar vardır. Bunun onun özel günü olduğunu, ona yeni verilen armağanları daha kendisi tam olarak görmemişken başkalarına bırakmasının ondan beklenemeyeceğini unutmayın.
Bu konuda iyi bir öneri, doğum günü armağanlarının, partinin bitimine kadar açılmamasıdır. Böylece, doğum günü kutlanan çocuğun, yeni oyuncaklarının ayak altında çiğnen meşinden ve konuk çocukların eline geçmesinden üzülmesi önlenir. İkinci, ama masraflı bir seçenek, bütün küçük konuklara birer armağan vermektir. Her konuk için küçük bir armağan hazırlayıp, güzel bir kâğıtla paketleyin.
“Onu alıcam!” Her şeyin “kendilerinin” olduğu duygusu, bir yaşındaki bebeklerde, ait edilmesi olanaksız bir duygudur ve öbür çocukta yol açabileceği acının farkında olmadan onları her şeyi kapıp almaya yöneltir.
“mülkiyetini” korumaya çalışan iki yaşındaki bir çocuğu, onun olan şeyleri geçici de olsa “yitirmiş” duruma getirmek, istenenin tersini doğurur: Kendisini fazla tehdit altında kalmış hissedecek ve büyük bir olasılıkla daha çok gürültü çıkaracak, hattâ korkunç bir öfke nöbetine girecektir.
ERKEK VE KIZKARDEŞLER
Küçük çocuğunuzun kişiliği dışında, ailenizin yapısı da, onun paylaşmaya istekli ya da hazır duruma gelmesini etkileyecektir. Tek çocuk, “paylaşması” istekleriyle daha ender karşılaş-tığından, paylaşma kavramına biraz daha geç anlayacaktır. Buna karşılık, küçük çocuğunuzun ağabeyleri ya da ablaları varsa, oyuncakların “herkes” tarafından paylaşılması gerektiği düşüncesine çabucak alışacaktır.
Genel olarak, küçük bir çocuk kendisini ne kadar güvende hisseder ve sevilirse, paylaşmaya o kadar çabuk alışır. Erkek ve kızkardeşler arasındaki ağız kavgalarının, çekişmelerin çoğunun, aslında oyuncakların paylaşılamamasından değil, ilgi çekmek için, annenin ve babanın sevgisinden aslan payını alma yöntemi olarak patlak verdiğini unutmamak yerinde olur.
Bebeğinizi, kendisinden yalnızca bir ya da iki yaş büyük “ağabeyi”nin ya da “ablasının ortada paylaşılacak tek bir bisiklet olunca, çocukların kavga etmesi kaçınılmazdır. Küçük çığlığı basacak, büyükse yapışıp bırakmayacaktır!
BU BANA,DİĞERİ SANA
Bebeğiniz sizinle kolayca paylaşabilir; ama başkalarıyla paylaşması, olanaksız değilse bile, güçtür. çekinmeyeceği oyuncaklarının neler olduğunu anlamaya çalışın.
Küçük çocuğunuz ile oynamaya gelecek arkadaşı için ortalığa oyuncaklar dökerek bunları paylaşmalarını beklemenin, hiçbiryararı yoktur. Aynı şeyleri yapıyor olsalar bile, onlara “kendi” oyuncaklarını, oyun gereçlerini verin ve oynayacakları yeri ayırın. Her birinin eline bir resim kâğıdı ve birer kutu boya kalemi verip, birini masanın bir ucuna, öbürünü öbür ucuna oturtmak, kavgaları en aza indirir. Gene de biri yerinden kalkıp öbürünün elindekini kapmaya uğraşıyorsa, ona başka bir oyuncak verin. Çocuğunuz “almanın” ve “vermenin” bir arada gittiğini keşfederken, siz de, o ve arkadaşları için, otobüs şoförcülüğü ve yolcuculuk oynama, dört tekerlekli bir oyuncak arabaya sırayla binme ve birbirini sırayla itme, birbirine top atma gibi paylaşma ve sırasını bekleme çevresinde gelişen oyunlar yaratın.
DEĞİŞ-TOKUŞ VE PAYLAŞMAK
Bir çocuk, paylaşmakla, kaybedeceğini değil, tam tersine kazanacağını hissederse, paylaşmaya çok daha çabuk alışır. Onunla arkadaşları arasında küçük küçük pazarlıkların sürüp gittiğini, eğlenerek farkedeceksiniz: Çocuğunuz Ali’nin kendisine “hoş” bir oyuncağı vermesi için. ona, aynı derecede “hoş” başka bir oyuncağı vermesi gerektiğini öğrenmiştir.
Şekerlerinden, çikolatalarından ayrılmak, her çocuğa güç gelir. Ama bunları da başka çocuklarla paylaşmayı ona öğretmeye çalışın. Evinize konuk gelen “büyükler”, çocuğunuza bir torba dolusu renkli şeker getirmişlerse, ona şekerlerden birkaçını en iyi arkadaşına saklamayı öğretin. Yuvalarda ve anaokullarında, beslenme çantalarındaki yiyeceklerin ne kadar yaygın biçimde değiş-tokuş edildiğini görseniz, şaşar kalırsınız.
Çocuğunuz, çok geçmeden daha yüksek -ve daha az maddeci- bir düzeyde, başkalarının duygularını da paylaşmayı öğrenmiş olduğuna i-lişkin belirtiler gösterecektir. Başka bir çocuğun, en sevdiği arkadaşının canını yaktığını görmek, onda arkadaşını avutmak isteğini doğuracaktır. Ya da yuvada, kendisini de oyuna almalarını çok isteyen yeni gelmiş bir çocuğa, son derece yakınlık gösterebilecektir.
“ÖZEL” OYUNCAKLAR
Çocuğunuzda paylaşma duygusunu geliştirmenizin önemli olmasına karşılık, ortak mülkiyet oluşturmayan, yalnızca “ona ait” kişisel mallan olmasına izin vermeniz gerekir. Çoğunlukla da bu son derece “özel” şeyler, onun her zamanki “arkadaşlarıdır” (sözgelimi bir oyuncak ayı, hattâ solmuş bir battaniye); bunlara o yüzden böylesine bağlıdır.
Bu tür son derece “değerli” şeylerini, arkadaşları gelmeden önce ortalıktan kaldırsanız iyi olur; kaldırmasanız bile, gelen çocuklardan çoğunun, “Bu Mehmet’in özel oyuncağı” dediğiniz zaman, kendilerinin de “özel” oyuncakları bulunduğu için, bu durumu tartışmasız kabul edeceklerini de göreceksiniz. Yalnız “oyuncak” çok yıpranmış görünüşlüyse çocuğunuz başkalarının görmesinden hoşlanmayacağı için, ortadan mutlaka kaldırmanız gerekir.
Yiyecekleri paylaşmak, insanların çoğunun ilk öğrendikleri şeylerden biridir. Bu cömertliği, çocuğunuza çay saati yiyeceklerini nasıl bölüşeceğini göstererek geliştirebilirsiniz. Başlangıçtaki aşırı açgözlülükten kaygılanmayıp, bölüşme davranışlarını bol bol övün; çok geçmeden yiyecekleri eşit bölüşmeyi öğrenecektir. Kamyon, oyuncak kova gibi büyük oyuncaklardan iki tane bulundurmak, çocukların kıskançlığa girişmeden yanyana oynayabilmeleri açısından, masrafına değen bir şeydir. Deneme-yanılma yöntemiyle, iki çocuk arasında en az kavgaya yol açan oyuncakları -sözgelimi her ikisini de mutlu edecek kadar çok parçası varsa, yapı oyunlarını- bulup çıkarırsınız.
NEDENİNİ ANLAMAK
Çocukların çoğunun üç yaşlarında yuvaya başlatılmaları, rastlantı değildir. Bu yaş, çocukların birlikte oynamayı, yanyana ama ayrı ayrı oynamaktan daha eğlenceli bulmaya başladıkları yaştır.
Aynı zamanda da bu yaş, çocuğunuzun konuşmasının hızla gelişmekte olduğu ve mantıklı olarak anlatıldıkça her şeyi iyice anlamaya başladığı yaştır. Ona neden bütün boya kalemlerini almaması gerektiğini, oyun arkadaşlarının da çizmek isteyeceklerini, onlarla kalemleri paylaşmazsa, arkadaşlarının sıkılıp üzülebileceklerini yumuşak bir sesle açıkladığınız sırada, sizi dikkatle dinleyecektir.