Arap Dünyasında Aşk
İlk Müslümanlar İran’ı ele geçirdiklerinde karşılaştıkları bu eski kültürde pek çok yenilik buldular. Bunlar aracılığıyla sadece tinsel alanda kalmayıp duygusal plana da sıçrayan bir uyanış yaşadılar. Karşılaştıkları etkilerin bazıları görünürde önemsiz gibi durmaktaydı. Örneğin profesyonel öykü anlatıcısı olarak ortaya çıkan “meddah”, o yıllarda Ortadoğu’nun her köşesinde sanatını icra etmekteydi. Bunların sahip oldukları öykü dağarı son derece geniş bir çeşitlilik içeriyordu. Eski Yunan dünyasının kahramanlarından Mısır kraliçelerine, cinlere, perilere, tılsımlı halılara ve Cennet hurilerine varan geniş kapsamlı öyküler anlatmaktaydılar. Bunların Arap dünyasına taşıdığı hayal gücünün sonuçta etkisi büyük oldu. Bu öykülerle romantik düşlere koşullanan Arap insanları,aşk şarkıları okumada usta olan cariye kızlara büyük değer vermeye başladılar. Bunlar, son derece iyi eğitilmiş, kültürlü, kendine güveni olan, tatlı sesli köle kızlardı. Böyle bir köleye sahip olmak kısa sürede çağın moda tutkusu haline geldi. Bu cariyeler İran’dan İspanya’ya kadar uygarlık taşıyıcısı oldular. Söyledikleri şarkılar ağır tempolu, çöl’yaşamının güçlüklerini anlatan sözlere ve basit aşk öykülerine yer veren şarkılardı. Çeşitli uluslardan devşirilerek yetiştirilmiş olan kızların çoğu, şarkıları kulağa hoş gelen tatlı bir yabancı şiveyle söylemekteydiler.
Bu modanın öncülük ettiği aşk şiirlerinde kadın, duyumsal bir yaratıktı. Şarkıcı cariyeler de öyleydi. Fakat bunlar ancak yüksek tabakadan varlıklı kişilerin evlerinde bulunduklarına göre harem yaşantısı içinde kapalı İslam kadınıyla tam bir özdeşlik içinde olamazlardı. Bu farktan ötürü iki çeşit aşk şarkısı ve iki çeşit aşk anlayışı gelişti. Tensel aşka yönelik anlayışın hedefi, aynı zamanda gönüllü olarak kurtizanlık eden şarkıcı cariyeden başkası değildi. Bu tür aşk oyununda kadından beklenen, aklını ve güzelliklerini kullanarak karşısındaki erkeğin başını döndürmesiydi. Öte yandan erkek, belli bir incelikle kadının peşinden koşarken, bu olayı daha çok bir oyun olarak ele alıyor, isteği durulduktan sonra ise başka bir yöne gitmeyi doğal görüyordu. Kurtizan cariyenin gerçek ilgisi de kâr amacına yönelikti. Çünkü bu kadınlar özgürlüklerini satın alabilecek miktar parayı biriktirdikleri taktirde kölelikten kurtulabiliyorlardı. Bu yüzden de, eşyanın doğası gereği iki yüzlü olmak zorundaydılar. Tensel aşk oyununda kurtizanın baş rakibi onsekiz yaşındaki delikanlıydı. İranlılarda (Persler) ve Eski Yunan toplumunda olduğu gibi Araplar arasında da genç erkekler çok çekici bulunur ve bir pederasti geleneği yaşatılırdı.
Yukarıdaki aşk anlayışının tam karşıtı gibi görünen saf aşk ülküsüne gelince, bu, daha çok erkeklerin tinsel bir süzgeçten geçmiş duygularının tatminine yönelik bir oyundu. Saf, platonik aşkın belli somut bir hedefi bulunmazdı. Bu, “Leyla ile Mecnun” öyküsündeki soyut düşünceye dönüşmüş aşktı. Bu tür aşkı anlatan ozanlar için kadın, somut niteliklere, bedenselliğe, nükteye, cinsel çekiciliğe, vb. sahip bir varlık değildi. Böyle şiirlere ilham kaynağı olan bir çok kadın, durumdan tamamiyle habersiz bulunurdu. Bu aşk şiirlerinin kahramanları bazen ozan tarafından belli bir uzaklıktan belli belirsiz görülmüş olurdu. Bazen de kocalarının ya da erkek kardeşlerinin kendilerini açıkça övmelerinden ötürü tanınırlardı.
Arap dünyasında aşk, zihni ilgilendiren bir olguydu; cinsellik ise bedeni ilgilendiren bir konu olarak düşünülürdü. Bu ikisini birbirine karıştırmak için hiç bir neden görülmezdi.