Ani Kan Kaybı Anemisi
Ani kan kayıplarının, kaybın ölçüsü ve gerçekleştiği süreye göre değişen ağırlık derecelerine uygun belirtileri vardır. Ani kan kayıplarının belirtileri, iki nedenden kaynaklanır. Bunlardan ilki damar sisteminde dolaşmakta olan kan hacminin azalması, ikincisi de azalan kan hacmiyle birlikte vücuttaki alyuvarların sayısının da azalmasıdır.
Bu durum kanın oksijen taşıma kapasitesinin azalmasına neden olmaktadır. Kısa sürede gerçekleşen bir kanama sırasında vücut, kan hacminin 1/3′ünü kaybettiğinde ölüm olabilir. Buna karşılık, kan hacminin 2/3′ü 24 saatlik bir süre içinde kaybedildiğinde kişi ölmeyebilir. Kan kayıpları vücut dışına doğru olabileceği gibi, vücut içine doğru da olabilir. Örneğin yaralanmalara bağlı olarak gelişen kanamalar, sindirim kanalındaki ani ülser kanamaları ve damar anevrizmalarının yırtılması ani kan kayıpların-dandır. Ani kan kaybı anındaki hastada gelişecek belirtileri şöyle özetleyebiliriz. Hasta solgun ve terlidir. Nabzı hızlanmış, ama dolgunluğu azalmıştır. Tansiyon düşmüştür. Hastanın solunumu hızlanmış, ancak yüzeyseldir. Hastanın bilinci kanamanın şiddetine bağlı olarak değişikliklere uğramıştır. Bunlar hafif bir bilinç bulanıklığından derin bir komaya dek olabilir. Ani kan kaybının erken döneminde hastanın kan hücreleri incelenirse, alyuvarlar sayısında, hemoglobin miktarında ve hematokrit değerinde herhangi bir bozukluğa rastlanmaz. Çünkü kanama sırasında hasta, kan sıvısıyla kan hücrelerini aynı oranda kaybetmiştir. Ancak hastanın vücudundaki kan miktarı azalmıştır. Kanamadan birkaç saat sonra hastanın kanı yeniden incelendiğinde, bu kez alyuvarların sayısının, hemoglobin miktarının ve hematokrit değerinin düştüğü görülür. Bunun nedeni, damar içinde dolaşmakta olan kanın aniden azalması karşısında, dokulardaki hücreler arası sıvının bir bölümünün bu azalmayı giderebilmek amacıyla damar içine göç etmesi, böylelikle kanın belli bir ölçüde sulanmasıckr. Ani kanamada teşhise yardımcı olacak en değerli kan bulgularından biri de, kanamayı izleyen ilk birkaç-üç saat içinde gelişen “Lökositoz” ve “Trombositoz” tablolarıdır. Kanama sonrasında henüz alyuvarların sayısında, hemoglobin.miktarında ve hematokrit değerinde düşme saptanmadan, “Lökositoz” ve “Trombositoz” saptanabilir. Bilindiği gibi lökositoz, kandaki akyuvarların (lökositlerin) sayıca artmasına verilen addır. Lökositoz 35000 gibi yüksek bir değere ulaşmış olabilir. Akyuvarlar incelendiğinde bunların daha çok genç akyuvarlar olduğu görülür. Bu duruma “Lökosit formülünün sola kayması” denir,
Trombositoz, trombosit hücrelerinin sayıca artmasına verilen addır. 100 mi. kanda 1000000 kadar trombosit bulunabilir. Oysa normalde 100 mi. kanda 150000-400000 trombosit, 5000-10000 lökosit (alyuvar) vardır.
Kanamayı izleyen birkaç gün içinde kan yeniden incelendiğinde, çok sayıda genç olgunlaşmamış alyuvarların kan dolaşımına katılmış olduğu görülür. Bu durum, kemik iliğinin kaybolan kan hücrelerini yerine koymak için gösterdiği çabaların kanıtıdır. Genç alyuvarlar (retikülositler), bu yapımın en değerli tanıklarıdır. Ani kanamaların tedavisinde ilk amaç; kanama deri yüzeyinden dışa doğruysa kanayan bölgeye baskı uygulayarak ya da kol ve bacaklardaki kanamalarda yaranın yukarısında bir bölgeden bağlanarak kanamanın durdurulmasıdır. Dana sonra hastanın en kısa yoldan bir hastaneye kaldırılması gerekir. Taşıma işlemi sırasında hastanın bacakları kalp düzeyinin üzerine çıkartılmalıdır. Eğer kanama vücut içindeki boşluklara doğruysa yapılacak ilk işlem, hastanın en kısa yoldan bir hastaneye kaldırılmasıdır. Bu sırada da hastanın, bacaklarının kalp düzeyinin üzerine yükseltilmesi gerekir. Bu girişim, bacaklardaki kanın vücudun daha önemli organlarına pompalanmasına yardım eder. Hastaneye ulaşan hastaya zaman kaybetmeksizin uygun bir serum, daha sonra da kan verilir. Bu sırada kanama odağı saptanıp tedavisine başlanır