Ebeveyn Rolü ve Siz

Günümüz toplumunun, en temel sorunu “hissedemeyen; duyarsız bireylerin” çoğalmış olmasıyla ilgilidir. Kişi ancak, kendini gerçekleştirme ihtiyacını karşılamayı öğrendikçe duyarlılık yeteneğini de geliştirebilecektir. Kendini gerçekleştirmek, “kendini bilme çabası” insanoğlunun temel ihtiyacıdır. “Kendini gerçekleştirme” kavramına, Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde rastlamaktayız. Maslow, insan varlığının ihtiyaçlarını ortaya koyarken; onun barınma, yeme içme, üreme gibi birincil ihtiyaçlarından sonra ait olma, güvenlik içinde olma, sevme sevilme gibi ihtiyaçlar içinde olduğunu belirtmiş ve en üst basamakta “kendini gerçekleştirme” ihtiyacına yer vermiştir. Buna göre yeme, barınma gibi birincil öncelikli ihtiyaçlan karşılananın insanın en üst düzeydeki ihtiyacı “kendini gerçekleştirmek”tir. Kendini gerçekleştirme ihtiyacı, bireyin en öncelikli ihtiyacı olmamakla birlikte, diğer ihtiyaçlarının giderilmesi durumunda, karşılanmayı bekleyen en temel ihtiyacıdır. İnsanın, en medeni, en uygar, en gelişmiş hali bu noktadır. Kendini gerçekleştirmiş insanın bazı özellikleri vardır. Örneğin; kendinin farkındadır, yönlendirmeye ihtiyacı yoktur, hayatından keyif alır ve psikolojik temelli sorunları yok ya da en az indirgenmiş durumdadır.

ebeveynlik

ebeveynlik

Psikolojik desteğe ya da terapiye ihtiyaç duyan insanların genelde bu basamakta; kendini gerçekleştirme basamağında sorunlan bulunmaktadır. Kendini gerçekleştiremeyen bireylerin, psikolojik ve duygusal açmazlara daha kolay düştükleri görülmektedir. Uzmanlar terapi sürecinde, “hayattan keyif almama”, “kendini değerli hissetmeme”, “kişiler arası sorunlar” gibi yakınmalarla kendilerine baş vuran danışanlarına çözüm ararken, danışanı yine böyle bir yol içine soktuklarını, bedeni ve zihni daha etkin kullanmaya yönelik aktivite içeren ödevlendirmeler yaptıklarını, bireyi çalışmaya yönelttiklerini ve yeni uğraşlar içine sokarak üretime teşvik ettiklerini ifade ediyorlar. Bu görüşlere dayanarak, kendini gerçekleştirme çabalarının, iyileşme sürecinde ilk basamak olduğunu ve iyilik haliyle kişinin kendini gerçekleştirme ihtiyacı arasında anlamlı bir bağ olduğunu söylemek olasıdır. Böylece, kişinin kendini gerçekleştirmesiyle, ruh sağlığı ve üretkenlik arasında doğrusal bir ilişki olduğu sonucu ortaya çıkar.
Üretkenlik, kendini gerçekleştirme becerisine sahip bireylerin en temel niteliğidir. “Üretmek” kişiye; sahip olduklarının farkına varma, bunlann değerini bilme, şükretme, iyilik hali, başkalarına da iyilik yapma, coşku, neşe, canlılık gibi sahip olunması pek de kolay olmayan ama herkesin ulaşmayı istediği meziyetler sunar.
Bu bakımdan kendini bilme, kendini gerçekleştirme kişide saklı “Ben ne işe yarıyorum”, sorusunun yanıtıdır. “Ben ne işe yanyorum?” sorusunun, dışandan ve içeriden gelen yanıtı olumluysa, birey kendine ilişkin olumlu bir “içgörü” tutumu geliştirebilir. Olumlu ve gerçek bir içgörü tutumu ise sağlıklı benlik algısının gelişiminde çok önemlidir. ” Ben ne işe yanyorum?” sorusunun yanıtını olumlu verebilmek isteyen herkes kendini gerçekleştirme çabası içindedir. Hayatta herkesin yapabileceği bir iş, işe yarayabileceği bir şey mutlaka vardır.
Kendini gerçekleştirmek, entellektüel bir ihtiyaç değildir. Kendini gerçekleştirme sancısı, sadece entelektüel kişilerin bir arayışı da olmamalıdır. Örneğin bir ev hanımın, iyi bir insan olma, çocuklarını iyi yetiştirme, iyi yemek yapma gibi hedefleri yaşam hedefleri arasında yer almalıdır. Kendini gerçekleştirme, kişinin kendine amaçlar oluşturmasıyla yakından ilgilidir. Köydeki insanın da, belediyede çalışan bir işçinin de, bir akademisyenin ya da bir öğrencinin, hangi meslek grubunda bulunursa bulunsun, hangi sosyoekonomik koşullara sahip olursa olsun, nefes alan her insan “kendini gerçekleştirme” ye ilişkin bir ihtiyaç içindedir.
Dağ tepesinde bir çam olamazsan, vadide bir çalı ol! Fakat, oradaki en iyi çalı sen olmalısın! Çalı olamazsan, bir ot parçası ol… Bir yola ne§e ver… Bir misk çiçeği olamazsan, bir saz ol. . . Fakat gölün içindeki en canlı saz sen olmalısın! Hayatta hepimiz kaptan olamayız fakat tayfalara da kaptanlar kadar ihtiyaç vardır! Dünyada hepimiz için bir şeyler var! Yapmanız gereken iş, size en yakın olan iştir. Cadde olamazsan patika ol. Güneş olamazsan yıldız ol! Kazanmak ya da kaybetmek ölçü ile değildir. Varlığınla bir işe yaramak ve neşelenmektir hayat! Varlığınla coşku katmaktır hayata! Sen, her neysen onun en iyisi olmaya gayret et!
Günümüzde, modern insan bir yandan son derece bencilleşmiş, bir yandan da kendine ve iç dünyasına karşı son derece duyarsızlaşmıştır. Toplumumuz insanının çoğunluğu bir diğerini, kolayca betimlerken kendini anlatmakta ve tanıtmakta zorlanır. Çünkü kendisiyle ilgilenmemektedir. Kendine ait bir içgörü kazanmış olmadığından, kendinin farkında değildir. İç dünyadan çok dış dünyaya yönelmiş günümüz insanı kendi isteklerinin, hayallerinin, amaçlarının, korkularının ve kaygılarının farkına varmaktan uzaktır.
Kendini gerçekleştirmeyen bireyler, kendilerini tanıtmakta ve kendilerini anlatmakta zorlanırlar. Çünkü genellikle, kendileri hakkında bir içgörü sahibi değillerdir. Bu bireylerde, kendilerinin farkında olmamalarına bağlı olarak algı yanılmaları daha fazla görülür. Kendilerine ilişkin olumlu, değerli ve objektif bir “iç görü” kazanamayan bireyler ise hayatta nerede durduklarını bilmezler. Bu kişilerin hayattan anlamlı istekleri de yoktur, giderildiğinde yeniden derin bir tatminsizlik duygusuna sebep olacak hevesleri vardır sadece. Yaşayışlarında bir anlam çabası, çabalarında bir istikrar, istikrarlarında bir istek, isteklerinde bir anlam tutkusu yoktur. Hayatlarına bir anlam katma dertlerinde olmadıkları için kendilerine hemen hemen hiçbir amaç oluşturamazlar.
Toplumumuzun “kendini gerçekleştirmiş” ebeveynlere ihtiyacı bulunmaktadır. Ebeveynler kendilerini gerçekleştirmemiş ise;
* Mutlu, huzurlu, üretken, canli ve ruh sağlığı yerinde bireyler olmalari güçleşir. Kendileriyle barışık yaşayamazlar. Tedirgin ve huzursuzdurlar.
* Kendileriyle barışık olmamalarına ve iç dünyalarında dinginlik bulunmamalarına bağlı olarak, kendilerine “kişisel hırslar” edinirler ve bunlarla “yıpratıcı rekabet” ve “ezici sahip olma” davranışları içine girerler, kendilerine, sevdiklerine ve çevrelerine zarar verebilirler.
* Kişisel hırslarıyla ilgili kendi açmazlarını çocuklan üzerinden çözmeye, gerçekleştiremedikleri kişisel hedeflerine onlar üzerinden ulaşmaya çalışırlar. Çocuklarına karşı sürekli içsel korkularla, kendilerini gerçekleştirememenin güvensizliği ile hareket ettikleri için onların gelişimlerini engellerler.
* Çocuklarıyla kuşak çatışmasını daha fazla yaşarlar. Çünkü çocuk ebeveynine baktığında yetersiz bir ebeveyn görür.
* Çocuklarına sevgi aktarımını gerçekleştiremezler. Bu nedenle çocuklarıyla aralarındaki sevgi bağı zedelenir. Gerçek anlamda sevgi ve saygı duymayı bilemezler. Mutsuz ve doyumlu olmayan bireyler yetiştirirler.
Oysa gerek eğitimci gerek ebeveyn olarak belirleyeceğimiz en keskin amaç huzurlu, mutlu ve doyumlu çocuklar yetiştirmek olmalıdır ki, bununla birlikte istenilen diğer eğitsel amaçlara ulaşmak çok daha kolay olacaktır. Mutluluk ve sevgiye doyurulmuş, sevmeyi öğrenmiş çocuklar zaten başarılı olur. Ancak başarılı her birey mutlu değildir. Önemli olan ruh sağlığı yerinde, huzurlu, dingin, hayatta karşılaştığı sorunlarla baş edebilen, özsaygısı ve özgüveni oluşmuş bireyler yetiştirmektir.
“Mutluluk” ve “sevmek” gibi temel değerlerin, öğrenilen beceriler olduğunu unutmamalıyız. Doyumlu, kendisi ve çevresi ile barışık bireylerin yetişmesine katkıda bulunacak mutlu anne babalar olma erincine sahip olmanız önemlidir.

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ
kadın sitesi kategoriler